Akıl Almaz Kurgularıyla En İyi 20 Polisiye Filmleri
Polisiye filmler izleyicileri büyüleyerek, sinema dünyasının en sevilen yapımları olmaya devam ediyorlar. Kimi zaman dedektiflerin gizem dolu maceralarını, kimi zaman aksiyon dolu kovalamacaları, kimi zaman ise suç dünyasının şaşkınlık yaratan hikayelerini konu alan En İyi 20 Polisiye filmler listesi huzurlarınıza geliyor.
#1 (The Boston Strangler) (1968)

Polisiyenin içine ‘ekran bölme’ tekniğini ve ‘boşluk’u ekleyen özel bir yapıt. Richard Flesicher’ın dehasıyla gerçek bir olayın hikaye ağına kapılmasını değil de ‘belirsizlik’in temsili olmasına sağlayan bir tür denemesi.
#2 (Eyes of Laura Mars) (1978)

Parapsikolojik polisiye olarak anılabilecek devrimci bir tür kırması. Ana karakter, algısı, cinayet şekilleri ve ‘görmek-bakmak’ ikilemine yaklaşımıyla halen etkisini sürdürüyor.
#3 (Possible Worlds) (2000)

Bilimkurgudaki paralel evren meselesi ile betimlenmiş bir eser. Onlar arasında dolaşan karakterler, renk oyunlar, bellek dünyaları ve daha nicesiyle gerçek anlamda yapıbozucu.
#4 (Se7en) (1995)

Slasher filmini, polisiyeyi ile kara filmi iç içe geçiren algısıyla bir David Fincher şaheseri. Sistem eleştirisi, sürpriz sonu, algı değiştiren atmosferi ve oyunculuklarıyla halen akıllardan çıkmadı!
#5 (Detective Story) (1951)

William Wyler imzalı ilk polisiyelerden biri. Bir karakolun analizini ‘kara film’e yıkan bir bakışla masaya yatıran özel bir eser. Bir adalet gözetimi kıvamında…
#6 (Manhunter) (1986)

Michael Mann’in türe stilize yaklaşımıyla yürüyen beyaz perdedeki ilk Thomas Harris uyarlaması. Hannibal Lecter karakterinin öne çıkmadan bu algının ‘karakter psikolojisi’ne odaklanılan, bu konuda da etkileyici noktalara giden bir vals niteliğinde.
#7 (Bad Lieutenant) (1992)

Bekleneceği üzere tecavüz, grup seks, mastürbasyon, uyuşturucu, cinayet gibi ‘suç’ları içinde bulunduran bir polisiye. Ancak bunların tamamı polis memurunun ‘kötü adam’ portresini çizmeye yarıyor. Sidney Lumet’in “Serpico”sunda (1973) en dikkat çekici kullanımını gördüğümüz ‘anti-kahramanlı polisiye’ izleğinin cüretkar versiyonu diyebiliriz. “Kötü Polis”, cinayetin kendisiyle, nedeniyle veya sonucuyla ilgilenmeyen özgün bir polisiye başyapıtı.
#8 Twin Peaks: Fire Walk with Me) (1992)

David Lynch’in türe ‘subconcious’ (bilinçaltı) kavramını kattığı ve gerçeküstücü öğelerle donattığı filmi. Devrimci dizinin sinema şubesi.
#9 (The Silence of the Lambs) (1991)

Sinemanın en çarpıcı seri katil filmlerinden. Anthony Hopkins’in Hannibal Lecter olarak çıkışının en keskin noktası. Slasher filmi ile polisiyeyi birleştirmesiyle konuşuldu en çok da…
#10 (Hot Fuzz) (2007)

Bütün türleri harmanlayan biçimci bir şiir kıvamında. Edgar Wright’ın bu alana el attığı ve ti’ye alıcı üslubuyla sardığı bir yapıt.
#11 (Witness) (1985)

Peter Weir’den ‘Amish’ halkının arasında başlayıp yabancılaştıran ardından ‘cinayeti gören kişinin itirafları’ mizansenine geçen bir yapıt. En önemlisi de yönetmenin Avustralya’daki ‘algı bozucu’ sinemasını temsilen bir yapı oluşturması…
#12 (The Cell) (2000)

Polisiyenin içine fantastik öğeleri sokan ‘özellikli’ bir film. Birçok eserden etkilenmesi bir tarafa kendi çapında da yükselen bir bütüne sahip. “Başlangıç”ın (“Inception”, 2010) da esin kaynaklarından.
#13 Insomnia (1997)

Erik Skjoldbjærg’in Amerika’ya sıçramasına yol açan film, aynı zamanda 2002 tarihli bir de yeniden çevrime sahip. ‘Gün ışığında polisiye’ algısını ana karakterin belleğine yerleştirmesiyle, ruhsal, eklektik ve hayal-gerçek arasında kalmış bir yolculuk en gerçek tanımıyla.
#14 (Cruising) (1980)

‘Şehir’lerdeki eşcinsel barlarında akan ‘suç’ algısına bir bakış. William Friedkin imzalı, Al Pacino faktörünü taşıyan tür denemesi, sürprizsel duruşu ve meseleye dönemine göre cüretkar yaklaşımıyla dikkat çekmişti. O yılların ‘sistemsel yozlaşma’yı ele alırken, ‘polis’i de ‘suçlu’ kimliğiyle yansıtan polisiye denemelerinin en akılda kalıcısı.
#15 Narc (2002)

Joe Carnahan’ın soğukkanlı dokusuyla bir polisin ruh halinin hikayesi. Algıları farklı yöne hapseden bir yapıt. Yönetmenin çıkış eseri.
#16 (Serpico) (1973)

Frank Serpico (Francisco Vincent Serpico), 14 Nisan 1936 ABD/Brooklyn doğumlu emekli bir polis memurudur. 1970’li yıllarda New York polis departmanında vuku bulan rüşvet olayını ortaya çıkaran, Amerikan polisinin yozlaşmasını, rüşvet alan polisleri ve göz yuman üstlerine karşı sistemin nasıl yozlaştığını gören, rüşvet almayan bir polis olarak tanınmıştır. 1973 yılında hayatını anlatan Serpico filmi ile Frank Serpico ismi tüm dünya tarafından duyulur. Polisiye türünün içe dönerek, eleştirel bir tavır sergilediği filmlerin öncüsü olur.
#17 (Chinatown) (1974)

Çin Mahallesi, hardboiled dedektiflik romanı geleneğinin en önemli iki temsilcisinin Raymond Chandler ve Dashiell Hammett’ın izinden gitmesine rağmen, türe yeni bir soluk, dinamizm ve derinlik getirir. Dedektiflik türüne taze bir soluk getirmesini, alternatif bir dedektif arketipi yaratmayı başaran kusursuz senaryosuna ve farklı okumalara olanak tanıyan çok katmanlı ve zengin anlatısına borçludur. Roman Polanski, bu birinci sınıf hikayeyi olağanüstü anlatımıyla bir başyapıta çevirmeyi başarır.
#18 (Fargo) (1996)

Fargo, vizyona girdiği tarihten bu yana, yeni akım sinemanın mihenk taşlarından biri olarak kabul görüyor. Yönetmen kardeşlerin o zamana kadar sesini Barton Fink’ten sonra en çok duyuran filmi olan Fargo, daha önce pek karşılaşmadığımız bir suç senaryosuyla komedi unsurlarını bir araya getirip izleyicinin beklentilerinin de üstünde bir film olarak karşımıza çıkıyor. Yaşanmış bir hikayeyi konu alan, karakterlerin isimleri hariç geri kalan tüm öğelerin gerçekliğini koruduğu Fargo yedi dalda Oscar’a aday gösterilip 2’sini kazanır.
#19 (L.A. Confidential) (1997)

James Ellroy’un 1987-1992 yılları arasında yayımlanan Los Angeles Dörtlemesi’nin üçüncü kitabını temel alan Los Angeles Sırları, çağdaş sinemanın kara film (noir) geleneğiyle buluştuğu enfes bir uyarlama olarak dikkat çeker. Bir polisin öldürülmesi üzerine soruşturmayı üstlenen her açıdan farklı üç polis dedektifinin, işin iç yüzünü araştırmaları sırasında yaşadıklarını yansıtan bu usta işi polisiyede Kevin Spacey, Russell Crowe, Guy Pearce ve Kim Basinger’ın performansları da üst düzeyde. Uyarlama senaryo ve yardımcı kadın oyuncu (Kim Basinger) dallarında Oscar alan film, yedi dalda daha bu ödüle aday gösterilir.
#20 (Bullitt) (1968)

Polisiye edebiyatın usta isimlerinden Robert L. Fish’in 1963’te Robert L. Pike adıyla yazdığı Mute Witness adlı romanından uyarlanan Bullitt, gözetimi altındaki tanığın öldürülmesi üzerine hedef haline gelen bir polis dedektifinin serüvenini anlatır. Steve McQueen’in belki de kariyerinin en başarılı performansını gösterdiği, karakteriyle de özdeşleşen bir kompozisyon çizdiği film, 1968 En İyi Montaj Oscar Ödülü’nü alır. Sinema tarihinin en çok hatırlanan araba kovalamaca sahnelerinden biri de filmde yer alır.